Et ve Süt Kurumu’nun Macaristan’dan et ithal ettiği, bu ithalatın kurumun genel müdürünün Macaristan’daki şirketinden gerçekleştirildiği iddia edildi. Genel müdür de bu iddianın doğru olmadığını, söz konusu şirketin 2021 yılından beri Türkiye'ye veya AB ülkelerine yönelik hiçbir şekilde ithalat ya da ihracat faaliyeti olmadığını söyledi. Şirketin Macaristan içinde de üretim, satış, dağıtım veya hizmet sunumu kapsamında herhangi bir faaliyeti olmadığını da ilave etti. Ayrıca Et ve Süt Kurumu'nun resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamada da, "Et ve Süt Kurumu, kırmızı et piyasalarını düzenleme görevi kapsamında, kırmızı et piyasalarında dönemsel manipülatif fiyat artışlarını önlemek amacıyla dengeli bir şekilde piyasa ihtiyacı nispetinde dış ticaret tedbirlerine başvurmaktadır. Bu tedbirler çerçevesinde gerçekleştirilen tüm faaliyetlerimiz her yıl mevzuata uygunluk açısından ilgili kurumlar tarafından denetlenmektedir.
Kurumumuz, şeffaflık, hesap verebilirlik, kamu yararı ve mevzuata uygunluk ilkeleri doğrultusunda, piyasa regülasyon faaliyetlerine devam edecektir" denildi. İddia önemlidir, üzerinde durulmalıdır. Bir kamu kurumunun başındaki kişinin kendi şirketinden, o kuruma satış yapması rekabet ve fırsat eşitliği bakımından, etik değildir.
Nitekim hem kurum resmi açıklamasında hem de genel müdür kişisel açıklamasında iddianın doğru olmadığını iddia etmişler, varsa böyle bir satışı savunmamışlardır. Fakat asıl üzerinde durulması gereken konu, kurumun resmi açıklamasındaki “kırmızı et piyasalarını düzenleme görevi kapsamında, kırmızı et piyasalarında dönemsel manipülatif fiyat artışlarını önlemek amacıyla dış ticaret tedbirlerine başvurma” ifadesidir. Piyasaları düzenleme görevi bu kurumun görevleri arasında kaçıncı önem sırasındadır, hatta olmalı mıdır? Bu soruya benim kişisel cevabım çok nettir. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kapsamındaki kurumların kuruluş amacı, dolayısıyla asli görevi, milli üretimi desteklemektir.
Piyasayı düzenlemek, yani manipülatif fiyat artışlarını önlemek amacıyla dış ticaret tedbirlerine başvurmak bu kurumların görevleri arasında olmamalıdır. Ama olmuş. Nasıl mı? Devletin 30’lu yıllarda, hatta cumhuriyetten önce kurmaya başladığı Sümerbank, Türkiye Taş Kömürü Kurumu gibi iktisadi tesisler ile ilgili ilk kanun 1938 yılında çıkan 3460 saylı kanundur. Amaç bunların verimli çalışmasını sağlamaktır. 1964’te çıkarılan 440 sayılı kanunla bu kurumların verimliliklerini artırmak, daha rasyonel çalışmalarını sağlamak üzere Kamu İktisadi Teşebbüsleri kavramı altında yeniden yapılandırılmasına başlanmıştır.
Bu yasa ile, KİT’lerin ekonominin kurallarına ve ekonomik ihtiyaçlara uygun olarak yönetilmesi öngörülmüştür. Bu kurumlar başlangıçta gerçekten sanayiciliğe ivme kazandırmış, bölgesinde tüketiciye kaliteli ürün, özel sektöre ucuz girdi temin etmiştir. Ancak, çok partili dönemde, siyasal iktidarlar KİT’lere partili yöneticiler atamış, istihdam imkânları istismar edilerek ihtiyaç fazlası işçi yerleştirilmiş, yönetim kurulu üyeliklerine faaliyet alanına yabancı kişiler atanarak KİT’ler arpalık haline getirilmiştir. Bu siyasi istismara rağmen başarılı olan KİT’ler de daha sonra 1980-2010 arasında özelleştirilmiştir. 2019 yılında çıkarılan bir KHK ile elde kalan KİT’lerle ilgili esaslar, ilkeler ve yönetim anlayışı güncellenmiştir.
Buna göre kurumlar, verimlilik ve kar esasına göre yönetilecek, AR-GE ve inovasyona öncelik verilecek, istihdam konusunda da dikkatli olunacaktır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ve bağlı ortaklıklar arasında Çay-Kur, Devlet Malzeme Ofisi, Elektrik Üretim AŞ, Et ve Süt Kurumu, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi, Türkiye Elektrik Dağıtım (TEDAŞ), Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM), Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) vardır. Bu statüde faaliyet gösteren Eti Maden, kendi üretim dalında dünyanın en büyük şirketleri ile başa baş rekabet edebilmektedir.
Ulaştırma alanında faaliyet gösteren Devlet Hava Meydanları İşletmesi, PTT ve TC Devlet Demiryolları (TCDD) da KİT statüsündedir. TCDD’ya bağlı ortaklıklardan Tüvasaş vagon, Tülomsaş lokomotif ve motor, Tüdemsaş demiryolu makineleri üretmektedir. (https://www.ekonomim.com/sozluk/kamu-iktisadi-tesebbusleri-kit) Görüldüğü gibi Et ve Süt Kurumu (ESK) da KİT’ler arasındadır.
ESK, Et ve Balık Kurumu (EBK) adıyla 1952 yılında kurulmuştur. Bir süte özelleştirme kapsamında et kombinaları özelleştirilmiş, 2005 yılında özelleştirme kapsamından çıkarılarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile ilişkili bir genel müdürlük haline getirilmiştir. 2013 yılında da bir KHK ve Bakanlar Kurulu Kararı ile kurumun adı Et ve Süt Kurumu olmuştur. Yıllardır hayvancılığı geliştirmek, hayvan yetiştiricilerini desteklemek üzere faaliyet yapan kurum, bu ismin verildiği KHK’da belirtilen şekliyle bu asli görevine devam edecektir.
Buna göre ESK, “devletin genel hayvancılık politikası çerçevesinde, hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlenmesini temin etmek, piyasa ekonomisi kuralları içerisinde sektörde tam rekabet koşullarının tesisine katkıda bulunarak kamu yararı ile faaliyetlerini sürdürmek amacıyla kurulan bir iktisadi devlet teşekkülüdür.” Mevzuatta yazılanlara uygun hareket etmek, asli görevlerini yerine getirmek her kurum gibi ESK’nın da görevidir. Ancak yazılı ifadelerin yorumlanmasında yöneticinin, dolayısıyla iktidardaki partinin zihniyeti son derece önemlidir. KİT’ler, ithalat yapmaz, yapmamalıdır.
Hayvancılığın gelişmesine ve hayvan yetiştiricinin desteklenmesine katkıda bulunmak görevini üstlenmiş kurumlar, ancak hayvancılığın gelişmesine katkı sağlayacak damızlık hayvan ithal edebilirler, onu da kılı kırk yararak yapmalıdırlar. Bu da bir ıslah işidir, ESK’nun görevi değildir.